ben
roma’da evlendim…küçüktüm ve aşıktım…sonrasında evlilik kurumunun
plastik bir palmiyeyi salonunuzun ortasına koymaktan gayrı bi işe
yaramadığını anladım.doğaya aykırı bir şeydir kan bağını taşımayan iki
“birey”in birbirlerine bir ömür boyu katlanması; tabii eğer
bireyseniz.yani kökü ve dalları olan iki akçaağacı söküp, iklimlerini
iplemeden balkonunuzda bir saksıda
yaşatma gayretidir evlilik!dibinde bir süre sonra muhakkak bir sürgün
görürsünüz!o iki ağacın görevi o sürgünü rüzgardan,güneşten,soğuktan
korumaktır artık. yaşamdan haz almak böylece ötelenir. akçaağaç diyorum,
çünkü, bahçenizde bir tane bile olsa , ertesi bahar saksılarınızın
birinde filizlenmiş bir “ikinciyi” mutlak bulursunuz…yani yine “toplum”
denen illet bize ,alkışladığımız ” yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve
bir orman gibi kardeşcesine” felsefesini kereste fabrikasında
istiflenmek olarak kabul ettirmiştir. inancım odur ki, bir zaman sonra
bu kurum kesinlikle çökecek ya da toplu cinnet geçirme ve intiharlar
yüzünden yasaklanacaktır!yanlış anlaşılmasın; iki insanın bir arada
huzurla yaşayamayacağını savunmuyorum. bilakis; evlilik engizisyonunda
“bireysellik” durumunun kelle koltukta varolabilmesinin imkansızlığını
vurguluyorum. evet; bir ağaç gibi tek ve hür yaşamalı insan, bir ormanın
içinde!
samimiyetin
tutturulduğu rakı masalarında bu konuyu birkaç kez konuşmuşluğumuz
vardır.istatistikle, erkeklerin çoğu evlenmek istemediklerini
söylerler.yani evlilik kurumu aslında kadınlar tarafından tetiklenen ve
ayakta tutulan bir kurumdur .kadınlara dönerseniz, bunun “topluma
uyumluluk” psikolojisi üzerinden yürüdüğünü görebilirsiniz.çünkü,
evlenmeyen kadın başarısız kadındır.çocuk doğurmayan kadın iki kere
başarısız kadındır!siz o sırada bir beyin cerrahı olarak bin hayatı
kurtarıyor olsanız bile, evli değilseniz başarısızsınızdır. enteresan
bir kompleks! kadınların evlilik sonrası kocalarına bu kadar sahip
çıkmaları, aldatmaktan korkmak yerine ömürlerini aldatılma korkusu
üzerine kurmaları da yine aynı başarısızlık tablosunun
parametresidir.yani bir kadının bir erkekle evlenmesi, üremesi ve terk
edilmemesi, fizikçiliğinden, edebiyatçılığından, müzisyenliğinden,
üretkenliğinden, sevmesi ve sevilmesinden daha önemlidir. erkek de bu
tabloya uyum sağlamak zorunda bırakılmıştır.yani “kurban” olarak
gösterilen bu kadın romanının yazarı da, aslında bir kadındır.bunu
rahatlıkla telafuz edebiliyorum çünkü, kadının ikna yeteneğinin erkeğin
yanında bir cengaver olduğunu iyi biliyorum. özetle “birey” olmaktan
korkan, bir bireyle yaşamaktan iki kere korkan taraf kadındır…belki bu
yüzden doğurmak güdüsüyle donanmıştır.ikinci bir kök salmak ve bu sefer
de başka bir “şey”in parçası olmak için.
kadınların
arkadaşlıkları da böyledir; beraber ve hür yaşamak yerine, sahiplenmek,
sahiplenilmek, emmek ve tükürmek üzerine kuruludur. ve yorucu bir
biçimde ilişkiye hep rekabet eşlik eder. kadınlar erkekler için değil,
hemcinsleri için giyinirler ve bu doğrudur. beğenilmek ve tercih
edilmek, bir birey olarak haz almaktan çok, hemcinslerinin üzerindeki
hiyerarşiye hizmet eder. ne kadar yakışıklı, ne kadar zengin, ne kadar
başarılı bir erkekle beraberseniz hemcinsleriniz arasında o kadar
başarılısınızdır …dolayısı ile bu yaşadığımız sözde modern hayat,
kadınların hayatıdır.kadınlar tarafından tercih edilmiş ve uygulamaya
konmuş ve yine aynı kadınlar tarafından hor görülmüştür. o halde
yanıtlayın ; bir müzisyene aşık olursunuz ve size ait olduktan sonra
onun müzik dinlemesi bile sizi rahatsız eder. popüler erkeklerin
peşinden gidersiniz ancak size ait olanın popüler olmasından midenize
kramplar girer. ışıltılı, iyi giyinen, alışılmışın dışında davranışlar
sergileyen, yaratıcı, düşünen, etkili konuşan, humoru gelişkin adamların
pazarında gezinen sizler değil misiniz? ya bu idealize ettiğiniz
insana sahip olmak için olmadığınız bir kişiliği pazara çıkaran? koca
bir insan güruhundan seçmişsinizdir bu insanı; içkiye düşkünlüğü , içe
kapanıklığı, dışa dönüklüğü, çapkınlığı, sadeliği, dengesizliği,
romantikliği ya da öküzlüğüyle…ama ilk işiniz onu kafanızdaki kalıba
oturtmak ve “adam” etmek olacaktır. buraya kadar tamam, tamam da;
sonrasında o yarattığınız kişiyle sevişmek istememenizi nasıl
açıklıyorsunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder