1 Kasım 2014 Cumartesi

kadınlar üzerine...

ben roma’da evlendim…küçüktüm ve aşıktım…sonrasında evlilik kurumunun plastik bir palmiyeyi salonunuzun ortasına koymaktan gayrı bi işe yaramadığını anladım.doğaya aykırı bir şeydir kan bağını taşımayan iki “birey”in birbirlerine bir ömür boyu katlanması; tabii eğer bireyseniz.yani kökü ve dalları olan iki akçaağacı söküp, iklimlerini iplemeden balkonunuzda bir saksıda yaşatma gayretidir evlilik!dibinde bir süre sonra muhakkak bir sürgün görürsünüz!o iki ağacın görevi o sürgünü rüzgardan,güneşten,soğuktan korumaktır artık. yaşamdan haz almak böylece ötelenir. akçaağaç diyorum, çünkü, bahçenizde bir tane bile olsa , ertesi bahar saksılarınızın birinde filizlenmiş bir “ikinciyi” mutlak bulursunuz…yani yine “toplum” denen illet bize ,alkışladığımız ” yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine” felsefesini kereste fabrikasında istiflenmek olarak kabul ettirmiştir. inancım odur ki, bir zaman sonra bu kurum kesinlikle çökecek ya da toplu cinnet geçirme ve intiharlar yüzünden yasaklanacaktır!yanlış anlaşılmasın; iki insanın bir arada huzurla yaşayamayacağını savunmuyorum. bilakis; evlilik engizisyonunda “bireysellik” durumunun kelle koltukta varolabilmesinin imkansızlığını vurguluyorum. evet; bir ağaç gibi tek ve hür yaşamalı insan, bir ormanın içinde!
samimiyetin tutturulduğu rakı masalarında bu konuyu birkaç kez konuşmuşluğumuz vardır.istatistikle, erkeklerin çoğu evlenmek istemediklerini söylerler.yani evlilik kurumu aslında kadınlar tarafından tetiklenen ve ayakta tutulan bir kurumdur .kadınlara dönerseniz, bunun “topluma uyumluluk” psikolojisi üzerinden yürüdüğünü görebilirsiniz.çünkü, evlenmeyen kadın başarısız kadındır.çocuk doğurmayan kadın iki kere başarısız kadındır!siz o sırada bir beyin cerrahı olarak bin hayatı kurtarıyor olsanız bile, evli değilseniz başarısızsınızdır. enteresan bir kompleks! kadınların evlilik sonrası kocalarına bu kadar sahip çıkmaları, aldatmaktan korkmak yerine ömürlerini aldatılma korkusu üzerine kurmaları da yine aynı başarısızlık tablosunun parametresidir.yani bir kadının bir erkekle evlenmesi, üremesi ve terk edilmemesi, fizikçiliğinden, edebiyatçılığından, müzisyenliğinden, üretkenliğinden, sevmesi ve sevilmesinden daha önemlidir. erkek de bu tabloya uyum sağlamak zorunda bırakılmıştır.yani “kurban” olarak gösterilen bu kadın romanının yazarı da, aslında bir kadındır.bunu rahatlıkla telafuz edebiliyorum çünkü, kadının ikna yeteneğinin erkeğin yanında bir cengaver olduğunu iyi biliyorum. özetle “birey” olmaktan korkan, bir bireyle yaşamaktan iki kere korkan taraf kadındır…belki bu yüzden doğurmak güdüsüyle donanmıştır.ikinci bir kök salmak ve bu sefer de başka bir “şey”in parçası olmak için.
kadınların arkadaşlıkları da böyledir; beraber ve hür yaşamak yerine, sahiplenmek, sahiplenilmek, emmek ve tükürmek üzerine kuruludur. ve yorucu bir biçimde ilişkiye hep rekabet eşlik eder. kadınlar erkekler için değil, hemcinsleri için giyinirler ve bu doğrudur. beğenilmek ve tercih edilmek, bir birey olarak haz almaktan çok, hemcinslerinin üzerindeki hiyerarşiye hizmet eder. ne kadar yakışıklı, ne kadar zengin, ne kadar başarılı bir erkekle beraberseniz hemcinsleriniz arasında o kadar başarılısınızdır …dolayısı ile bu yaşadığımız sözde modern hayat, kadınların hayatıdır.kadınlar tarafından tercih edilmiş ve uygulamaya konmuş ve yine aynı kadınlar tarafından hor görülmüştür. o halde yanıtlayın ; bir müzisyene aşık olursunuz ve size ait olduktan sonra onun müzik dinlemesi bile sizi rahatsız eder. popüler erkeklerin peşinden gidersiniz ancak size ait olanın popüler olmasından midenize kramplar girer. ışıltılı, iyi giyinen, alışılmışın dışında davranışlar sergileyen, yaratıcı, düşünen, etkili konuşan, humoru gelişkin adamların pazarında gezinen sizler değil misiniz? ya bu idealize ettiğiniz insana sahip olmak için olmadığınız bir kişiliği pazara çıkaran? koca bir insan güruhundan seçmişsinizdir bu insanı; içkiye düşkünlüğü , içe kapanıklığı, dışa dönüklüğü, çapkınlığı, sadeliği, dengesizliği, romantikliği ya da öküzlüğüyle…ama ilk işiniz onu kafanızdaki kalıba oturtmak ve “adam” etmek olacaktır. buraya kadar tamam, tamam da; sonrasında o yarattığınız kişiyle sevişmek istememenizi nasıl açıklıyorsunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder