Bir şiiri yazmak için kaç hayat yaşamak, kaç hayat ölmek gerekir, biliyorsun!
Bir güvercini gagasından yakalamak lazım sevmek için,
üstelik incitmeden filleri
Sonra hesaplamak lazım kaç uçmak kaç kanattan çıkıyor
Kaç kadını orospuya çevirmek lazım usta, bi kez aşık olmak için
Ve sersemletmek var bir ergeni sözlüğünü vermediğinden
Bu durumda aylantusların yüzsüzlüğü bize denk midir mesela
Sonra dualarımız yüzünden çınar taklidi yapan bir tanrı var : dilenci…
Karıştırma renkleri! “dil” in dönmediği adalar var hala ve hüznü keşfedilmiş.
Üzerinde tek bi ot yaşamasa da var usta, biliyorsun!
Kupkururu bi ağlamak, sırılsıklam susmak var mesela
Avuçlarını bi kez bile açmamış adamlar var, bilmiyorsun!
Bir savaş çıkaramazsın bu saydıklarımdan- ama huzursuz!
Sevilmek bi hiçtir ; bilmiyorsan öğren ama biliyorsun!
Sonra bi sokakköpeğini sevmeye, bi siyasetçiyi dövmeye çalış “dil”in döndüğünce.
Mutluluk vardır usta! kiliseler, harabeler, tatilköyleri kadar gerçektir üstelik.
Tersine gidersen gidilenin, göreceksin…çünkü mutsuzluğun gölgesinde öpüşür aşk!
Bak, ben kocaman bi adam olmayı istemedim hiç
Hiç istemedim “dil”in döndüğü-dönebildiği cümleler kurmayı
Bu kadar anlaşılmayı hak etmiyordum üstelik…
Kapılar var, pencereler var, duvarlar…ben bunları düşünüyordum.
“ kollarımız çolaklaştırılmış kanatlarımızdır ve
“sarılmak” , bizi birbirimize tutamayacağımız sözlerle bağlar” diyordum.
Evler, kombiler, taksiler, koltuktakımları var mesela; bizi doğadan araklıyorlar bunlar usta!
bu hayat kerhane, kumarhane ve tımarhanedir!
Çayırda oturmuş o dereye bakarak bunları düşünüyordum usta:
“Suya para veriyorsak, tüm aşklar plastiktir!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder