29 Ekim 2014 Çarşamba

ustaya mektuplar 3


ben şimdiki ben olana kadar; burdan  millerce ötede bi tavernada şarkı söylüyordum...güzel söylüyordum...öyle ki her çıkardığım sesin güzel vücutlar üzerindeki -ortalama yüreklere ve zihinlere- çarpıp bana dönmesi hep kasıklarımda patlıyordu...o zaman bunun nedenlerini sorgulamıyordum...hayat sürekli kavga ettiğim ve seviştiğim sevgiliydi ve canımı sürekli yakıyordu....bildiğin aldatıyordu beni...ama tam da orda, o ortalama yürekleri ve zihinleri taşıyan güzel vücutlu insanlar tarafından -üzerlerine basmak suretiyle- ayağa kalkıyor ve güzelliğime hayran bırakılıyordum...an içinde, hayat önemini yitiriyordu...

şimdiki ben, ben olmadan önce; sanat eskiyor muydu ne?yürekler nefes darlığı çekerken, vücutlar göbekleniyordu üstelik...o kadar da önemsememişim olanları; güdü! bu evrede üzerimdeki entarinin kat kat eteğini sallayanın, benim elim olmadığını görüyorum...şarkı söyleyen benim,danseden benim...üzerimde etek bana ait...ancak onu ucundan tutup sallayan el, benim elim değil...o ara şiir dolu kocaman bir defteri yakıyorum...şarkı söylemeyi bırakıyorum...sevişmeyi bile bırakıyorum...bırakmıyorum aslında....unutuyorum tüm bunları!

şimdiki ben olduktan sonra (bunu daha önce  dile getirmedim sanırım...yani bunu paylaştığım ilk bozayısın) en sevdiğimin gidişi çarmıha geriyor beni...en sevdiğimin gidişi bir mekanizmayı, yıllardır üzerinde çalışılan ve infilak etmek üzere hazrolda bekleyen bir mekanizmayı tetikledi….içe doğru infilak diyorum ben buna şimdilik ve burda!birazcık  gözüm açıldı denirse buna, şudur ilk dile getireceğim şey;elle tutulan ,içine girilen, tadılan ,duyumsanan,koklanan her şeyi nihayetlendiriyoruz...nihayetlendirmek istemediğin bir şey olmalı yaşamak için...hiç solmayacak bir gül…hiç yaşlanmayacak bir aşk…hiç ölmeyecek bir kardeş…sonu hiç yazılmayacak olan  bir roman….bu yüzden hala deli gibi o hiç yazmadığın şiirin peşindesin...her şey kasıklarımızda patlıyor ve biz bunu gelişmişlik adı altında inkar ediyoruz...bu kadar sadeyiz aslında...bu kadar küçük...bu kadar hiç..ve bu kadar da önemli...bu zamana kadar yaşadığım her şey gerçekmiş taklidi yapan bi rüya...şimdi bi gerçeğe rüyada gibi oturtabiliyorum kendimi...her şey ama her şey anamızın kucağına özlem ve kasıklar...sevişmek sonrası huzurlu bir uykuya ihtiyaç duymaktır insan olmak!huzursuzlanmamız ise aynı huzurlu sebepten, bir daha uyanamayacak ve aşık olamayacak olmaktır! ancak güneş eskiyor...eskisi kadar sık doğmamasına karşın  daha hızlı eskiyor...o uykusuz uykulara daha çok gömülür oluyoruz...varolmaktan çok,  varolduğumuzu kabullenmek zorunda bırakılmak yapıyor bunu...hastalanıyoruz genç olamadan usta!
ve bu yüzden genç ölüyoruz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder