Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Ekim 2014 Salı

kaplumbalak

Bu yazacağım da daha küçük bir kitleyi ilgilendirecek şahsi bir şey belki. Ama benim hayatımın travmalarından biriydi, paylaşmak istiyorum.
Uykusuz, yorgun argın Soma yolculuğunun sonunda maden yolunda ilerliyoruz. Yol gidiş-geliş. Özellikle maden yönünden gelen araçlar ya ivedi bir iş için ya da keyfi, aşırı süratli geçiyorlar. Onların tarafında yola çıkmak üzere bir kampumbağa gördüm, halku’ya dur çabuk dedim. Arkamızdakilerden envayi küfür yiyerek 50-60 metre ileride durduk. Koşturdum. Tam yolun ortasına atladım ki hayvanın tam ortasından bir araç geçti. Direksiyonunu oynatmadan. Yanına vardım. Hayvancık tam ortasından asfalta yapışmış, iç organları saçılmış. Hani benim hayvanlara olan düşkünlüğüme tanık olanlar o an yaşadığım yıkımın ne olduğunu üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirler. Başladım ağlamaya. Hayvan kafasını çıkarıyor ve yürümeye çalışıyor. Yarısı asfalta saçıldığından becer edemiyor. Boynunu sevip hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Hani çaresizlik ne desen tam bu. Ömrümde bir hamamböceğini öldürmemiş ben, hayvanın organlarını elimle koparmaya başladım. Sinir krizi geçiriyorum. Yoldan geçen otomobiller korna çalıp küfrediyor. İki gözüm iki çeşme. Hayvan ölmüyor. Sonra kıyamayıp tekrar boynunu okşadım. Çığlık atıyorum artık. Ordan bir taş alıp iç organlarına vurmaya başladım. İlk kez bir canlıya böyle davranıyorum, davranmak zorunda kalıyorum. Bir kediyi boğazlamak kadar korkunçtu. Sonra başı kabuğuna çekildi çocuğun. Dedim öldü. Kafamı kaldırdım halku yolun ortasında yavru bir köpeği kovalıyor. Ezildi ezilecek. Bana bağrıyor. Sinir krizinin eşiğinde köpeğin peşine düştüm. Bana doğru geliyor halku kovaladığından. Yoldan karşıdaki tarlaya kaçırmayı başardık. Kafamı son kez kamlumbağaya çevirdim. Kabus. Hayvan sürüne sürüne yolun ortasına kadar ilerlemiş. Arkasında yarım metrelik bir organ zinciri. Yola attım kendimi. Eziliyordum, net. Hayvanı kucakladığım gibi halku’ya doğru koşmaya başladım. Avaz avaz ağlıyorum. Halku anlamamış ne taşıyorum. Hayvanı görünce dehşete düştü. Ben çığlık atıyorum naapıcaz naapıcaz diye. Hayvan şokta kaçmaya çalışıyor. Sadece kafası ve ön ayakları sağlam. Hani allah varsa benim gibi, bizim gibi adamları böyle bir şeyle niye sınar ki. Halku panik içinde kocaman bir kaya alıyor. Ve çocuğun üstüne indiriyor. Ben yırtınarak öldü mü diye soruyorum. Halku kayayı kaldırıp tekrar indiriyor. Hayvanın tüm dışkısı, iç organları, kanı halku’nun üstüne başına sıçrıyor. Benim ellerim kan içinde. Hayvan can veriyor. Şimdi bir çoğunuza sıradan gibi gelen, üstelikte madendeki insanları düşündüğünüzde saçma ve önemsiz gelen bu olay, ikimizin de bir saat boyunca sinir krizi geçirmemize sebep oluyor. Arabaya binip madene çıkmak için yola koyuluyoruz. Ve kaplumbağayı konuşmuyoruz dönüş yoluna kadar. Bu gece halku maden işçilerinin görüntülerini izlerken birden ağlamaya başladı. Ve dedi ki: görüntün gözümün önünden gitmiyor. Elinde çığlık çığlığa parçalanmış hayvanla koşturuşun... Ben seni bir tek Davran’ın öldüğü gün böyle gördüm.
Bu da yaşayanlara dair...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder