Bu yazacağım da daha küçük bir kitleyi ilgilendirecek şahsi bir şey
belki. Ama benim hayatımın travmalarından biriydi, paylaşmak istiyorum.
Uykusuz, yorgun argın Soma yolculuğunun sonunda maden yolunda
ilerliyoruz. Yol gidiş-geliş. Özellikle maden yönünden gelen araçlar ya
ivedi bir iş için ya da keyfi, aşırı süratli geçiyorlar. Onların
tarafında yola çıkmak üzere bir kampumbağa gördüm, halku’ya dur çabuk
dedim. Arkamızdakilerden envayi küfür yiyerek 50-60 metre ileride
durduk. Koşturdum. Tam yolun ortasına atladım ki hayvanın tam ortasından
bir araç geçti. Direksiyonunu oynatmadan. Yanına vardım. Hayvancık tam
ortasından asfalta yapışmış, iç organları saçılmış. Hani benim
hayvanlara olan düşkünlüğüme tanık olanlar o an yaşadığım yıkımın ne
olduğunu üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirler. Başladım ağlamaya.
Hayvan kafasını çıkarıyor ve yürümeye çalışıyor. Yarısı asfalta
saçıldığından becer edemiyor. Boynunu sevip hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.
Hani çaresizlik ne desen tam bu. Ömrümde bir hamamböceğini öldürmemiş
ben, hayvanın organlarını elimle koparmaya başladım. Sinir krizi
geçiriyorum. Yoldan geçen otomobiller korna çalıp küfrediyor. İki gözüm
iki çeşme. Hayvan ölmüyor. Sonra kıyamayıp tekrar boynunu okşadım.
Çığlık atıyorum artık. Ordan bir taş alıp iç organlarına vurmaya
başladım. İlk kez bir canlıya böyle davranıyorum, davranmak zorunda
kalıyorum. Bir kediyi boğazlamak kadar korkunçtu. Sonra başı kabuğuna
çekildi çocuğun. Dedim öldü. Kafamı kaldırdım halku yolun ortasında
yavru bir köpeği kovalıyor. Ezildi ezilecek. Bana bağrıyor. Sinir
krizinin eşiğinde köpeğin peşine düştüm. Bana doğru geliyor halku
kovaladığından. Yoldan karşıdaki tarlaya kaçırmayı başardık. Kafamı son
kez kamlumbağaya çevirdim. Kabus. Hayvan sürüne sürüne yolun ortasına
kadar ilerlemiş. Arkasında yarım metrelik bir organ zinciri. Yola attım
kendimi. Eziliyordum, net. Hayvanı kucakladığım gibi halku’ya doğru
koşmaya başladım. Avaz avaz ağlıyorum. Halku anlamamış ne taşıyorum.
Hayvanı görünce dehşete düştü. Ben çığlık atıyorum naapıcaz naapıcaz
diye. Hayvan şokta kaçmaya çalışıyor. Sadece kafası ve ön ayakları
sağlam. Hani allah varsa benim gibi, bizim gibi adamları böyle bir şeyle
niye sınar ki. Halku panik içinde kocaman bir kaya alıyor. Ve çocuğun
üstüne indiriyor. Ben yırtınarak öldü mü diye soruyorum. Halku kayayı
kaldırıp tekrar indiriyor. Hayvanın tüm dışkısı, iç organları, kanı
halku’nun üstüne başına sıçrıyor. Benim ellerim kan içinde. Hayvan can
veriyor. Şimdi bir çoğunuza sıradan gibi gelen, üstelikte madendeki
insanları düşündüğünüzde saçma ve önemsiz gelen bu olay, ikimizin de bir
saat boyunca sinir krizi geçirmemize sebep oluyor. Arabaya binip madene
çıkmak için yola koyuluyoruz. Ve kaplumbağayı konuşmuyoruz dönüş yoluna
kadar. Bu gece halku maden işçilerinin görüntülerini izlerken birden
ağlamaya başladı. Ve dedi ki: görüntün gözümün önünden gitmiyor. Elinde
çığlık çığlığa parçalanmış hayvanla koşturuşun... Ben seni bir tek
Davran’ın öldüğü gün böyle gördüm.
Bu da yaşayanlara dair...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder