1 Kasım 2014 Cumartesi
buçuk
Şayet standart zevklere sahip, belli sınırlar içinde yaşayan bir insan iseniz, sanata dair ne ile karşılarsanız karşılaşın ilk etapta mutlak sıkılırsınız. ( Standart ve muhafazakar biri olup olmadığınızın sağlamasını başkalarının özel hayatlarına yönelik ilginizin boyutundan yapabilirsiniz.) Böyle biri iseniz, sanata dair her şey başlangıçta sıkıcı ve itici gelir. Bir senfoni, bir sinema filmi, bir roman, bir şiir, bir sergi, felsefi bir diyalog-monolog, …Bu sizin yaratıyı yaratanın ne kadar altında, onun zamanının ne denli gerisinde durduğunuzla doğru orantılıdır. Bir yaratıyı ilk anda kavrayabilen kişi, algı açıklığı ve estetik olanı görme yetisiyle donanmıştır. Bu gözünüzü korkutmasın; estetik ve derin olanı kavramak, yeteneğin yanı sıra geliştirilen de bir şeydir. İlk 10 dakikasına boğulup katlanabildiğiniz sıra dışı bir film, dişinizi sıkarsanız enteresan ve unutamayacağınız, yıllar boyu derin izler bırakan an’larla ödüllendirir sizi. Sanat ulaşmak için uzanılması gereken bir kavramdır. Bu kalabalığın dışında kalan bir avuç insanın “modern” olarak adlandırılan yaşamın içinde boğulduğunu, bir çok ilişkiye, iletişime, duruma sabır gösterdiğini, kendilerini ancak kendilerinin yanında kendileri gibi hissedebildiklerini gözden kaçırırsınız. Özetle bu insanlar boşuna hayvanları sevmezler, boşuna sizin entel-dantel olarak adlandırdığınız konulara gönül vermezler, boşuna sosyal ilişkileri zayıf değildir, boşuna asılıp- kesilmezler. Evet, kolunuzdaki saatler aynı zamanı, aynı tarihi gösterir ancak, sizin zamanınızı bir daireye oturttuğunuzda gerçekçi olan bu söylem, dairenin tam ortasından daireye bakan birinin zamanıyla örtüşmez.Yine bu insanların hayatın boşuna yaşanmasına başkaldırı şekilleri de budur. Onlara göre hiç bir şey yapmamak, “hiç” olan şeyleri yapmaya göre çok şey yapmaktır Bunun dışında çoğunlukla düşüncelerini yutmak, hislerini ertelemek zorunda bırakılmışlardır. Sizin, başlarına gelenleri hak ettiklerini- yaşam tarzları yüzünden bedel ödediklerini düşünmenize, dik başlılıklarını-uyumsuzluklarını delilik olarak algılamanıza, bazen bir şiirin sadece bir dizesini anlamak adına rıza gösterirler. O dize 150 yıl sonraya aittir. Yani yaşadığımız şu an içinde hiç kimsenin göremeyecek olduğu bir zamandan düşmüştür geçmişe. Onların mucize anlayışı budur, kendilerinin ufak bir parçasıyla başka bir yaşanmışlık içinde çarpışmak. Bu yüzden ilahi kavramlara sırtlarını dayamazlar, uçan bir balonun ucunda savrulmak, acının ve coşkunun her türünü tatmak, hissetmek isterler. Aynı sebepten acılarını, coşkularını nadiren ortaya dökerler.Ve sizin merhametsizliğinizin tersine, bu insanlar mucize olan, durmadan çiçek açan bir yaşamı plastiğe çevirmenize içten içe üzülür ve öfkelenirler. Arada düşük desibelli çığlık atmalarının sebebi, bu insanların sosyalleşmekten anladığı budur.Yoksa tek başlarına bir ömür geçirecek kadar güce ve bu yalnız ömrü taçlandıracak, süsleyecek kadar coşkulu bir ruha sahiptirler. Ve insanların ellerinden, dillerinden düşürmediği o aynaya ihtiyaçları yoktur. Kendilerini başka yaşamlarda tanımaya çalışmak yerine, kendilerini kendi başlarına tanımakla meşgul olduklarından. Bu insanları sanata düşkünlüklerinden hemen tanırsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder