Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Ekim 2014 Salı

Sibel Kekilli, Game of Thrones, Fazıl Say, Porno ve Biz!

    Bu sabah Hürriyet gazetesinde bir haber vardı: “Sibel Kekilli’nin G.o.T’da rol almasına dizi ekibi ne diyor” içeriğinde. Ne desin; adamlar da “Türk” kavramına uyum sağlamışlar ki, ciddi ciddi cevap vermişler. Kekilli, 9 sinema filminde, 6 dizide, 15 porno filmde rol almış; Fatih Akın’ın “Duvara Karşı” filmiyle tanınmış, Altın Ayı ödülünü kazanmıştır. Ardından pornografi sektöründeki şöhreti manşetlere taşınmış, yine de “Türk kanı” taşıyor olmasının verdiği “koşulsuz bağıra basılma ve gururlanma” ritüelinden payını almıştır. Ben Kekilli’yi film’den sonra, daha çok “PETA”ya verdiği destekten hatırlıyorum. Şimdi;  bir aktris’in popüler bir dizide herhangi bir rolü alması “türk” olması dışında ne gibi bir önem taşıyor ki, bu,  “haber” olarak gazetede yer alıyor? Gelişmemiş bir kafanın, nasyonalist bir bakış açısı ve coşkun-taşkın duygularla, toprağına ait her şeyi bağrına basmasını kanıksadık da, koca gazetenin muhabirlerinin ve okur kitlesinin bu haberin altında o coşkun ve taşkın duyguyu barındırmasını anlamamız hala zor. İkiyüzlülüğümüzün altı, böylece bir kez daha çiziliyor.  Biz porno yıldızlarını sevmeyiz, marjinallerden hoşlanmayız, gayleri, travestileri, transseksüelleri horgören bir yapımız vardır, ta ki Game of Thrones’da bir “Türk” olarak rol alana dek. Kekilli, enteresandır, bu memlekette Duvara Karşı ile ünlenmedi; kimse bu şöhret patlamasının ardından oturup da filmi seyretmedi, ancak porno sitelerindeki Kekilli reyt’i kesinlikle arttı.Yani vıcık vıcıklığımız ve bunun yanında aslanlar gibi duran milliyetçiliğimiz ve muhafazakarlığımız bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya döküldü. Bir insanı, sadece yaptıkları ve toplumla kesişmesine izin verdiği kadarlığıyla tanımak, kabul etmek veya dışarıda bırakmak yerine, öncesi, sonrası, içi, dışı, ülkesi, dini inancı ile kucaklamak, kucaklarken eteğinin altına bakmak ve aynı zamanda radikal ahlak çizgileri sınırları içine almakla muhafazakar ve etik toplum anlayışımızı güçlendiriyoruz; ne güzel! Bu yüzden “Türk” olan veya bu kanı taşıyan her şey şekillendirilir, biçimlendirilir ve takdir edilir. Ancak bu arada gerçeklik yitirilir: Kekilli’nin bir porno yıldızı ya da G.o.T’da bir “Türk” olarak yer almasından ziyade, iyi bir oyuncu olması gibi.
    Fazıl Say’ı Türkiye’nin sahiplenmesi de aynı mantık ve taşkın duygu bağıyla oluşmuştur. Say, kariyerine bir “Türk” olarak ya da “”Türkiye’yi temsil etmek için” başlamadı.İyi bir müzisyendi ve doğru yerlerde doğru hamleleri yapabilecek cesarete ve güce sahipti, böylece her şey yolunda gitti. Dünya Say’ı çoktan tanıyorken, biz Tarkan’ın Amerika’da albüm çıkarmasını bekliyor idik. Fazıl Say, ne zaman ki Türk olduğunu memleketteki hoşa gitmeyen sorunlar üzerinden dile getirdi, işte o zaman onunla gururlanmaya başladık. Oysa biz millet olarak,  sanatçıların, sporcuların, biliminsanlarının özgür ve uluslararası kabul görürlükte yetişmeleri, büyümeleri, kendilerini ifade etmeleri için hiçbir şey yapmayan, bunları sonrasında telafi edip kendini dünya’ya tanıtan ve kabul ettiren insanların üzerinden kendimize paye çıkaran bir toplumuz. Bu noktada hiçbir şey vermediğimiz bu insanlardan sonrasında da çok şey bekleriz. Türkiye’yi temsil etmelerini, “Türk” olmanın altını çizmelerini, memlekette ayıp olan ne varsa üstünü örtüp, bizlerin aydın ve modern yüzünü pazarlamalarını ve Türkiye adına koşulsuz, sorgusuz her şeye destek atmalarını umarız. Bu,  derin ve kabullenmedikçe asla telafi edilemeyecek olan aşağılık kompleksimizden kaynaklanır. Bu türde insanlar başka milletlerde de vardır ve toplumun gelişmişliğiyle doğru orantılı olarak, öteki çoğunlukça hoş karşılanmazlar. Bu noktada Fazıl, kendi düşüncelerini dile getirmekle, bu düşüncelere karşıtlık oluşturan insanların porno yıldızı, diğerlerinin G.o.T’da rol alan kıymetli oyuncusu olarak bu oyunda yer alacaktır.Çünkü,  Kekilli, porno yıldızı olarak Alman, Duvara Karşı filminde bir Türk’tür.
    Ben, Fazıl Say ile gururlanmam; Fazıl’ı ancak beğenebilir, takdir edebilir ya da eleştirebilirim. Fazıl, benim için iyi bir müzisyendir. Zihnimde, onun fikirlerini dile getirmesinin müzisyenliği ile örtüşmesi ya da örtüşmemesi türünde  kavramlar oluşmaz. Benim Fazıl’dan beklentim, Lars von Trier’den beklentim kadardır. Kekilli’nin porno yıldızı ya da  popüler bir dizinin oyuncusu olarak tercih edilmesinin farksızlığının, bir Türk ya da bir Slovak olmasının önemsizliği ile aynı kefede olduğunun altını çizer, geçerim. Kekilli hayvansever biri ve iyi bir sinema oyuncusu olarak zihnimde tanımlanır, kabul görür ya da görmez,  o kadar. Ancak Fazıl’ın “varlık savaşı”,  yine aynı toplumun farklı düşünen iki ucu arasında sündürülür durur ki, aslında her ikisi de aynı kapıya çıkar:  Fazıl onların bir parçası olamayacağına göre, Fazıl tarafından onaylanmak ve onun bir parçası olmak durumuna!

     Fazıl porno film çekerse, daha mı kötü Beethoven çalar?  Ya da bir “Türk” olarak porno filmi olmadığı için mi başarılı bir müzisyendir?  Mesele şudur:  Duvara Karşı'daki performansı seyrederken zihniniz "double penetration" görüntüleriyle kirlenir, G.o.T seyrederken "Duvara Karşı" performansı beklersiniz ve tüm bunların dışında hayat ve gerçeklik, kendi zaman ve düzlemi içinde şekillenmektedir;  siz dışında kalırsınız. Bu yüzden, yani sırf bu yüzden bile, milliyetçi bir bakış açısı hastalıklı ve iflah olmazdır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder