29 Ekim 2014 Çarşamba

Muhteşem Yüzyıl, Alışkanlıklar ve Duygudurum üzerine...

Televizyonla arasında hayli mesafe bulunan, bununla da kalmayıp “Türk” humoruna, eğlenme biçimine, duygusallığına, algılama- yorumlama tarzına da ekstradan gıcığı olan ve açıktan aşağılayan biri olarak, geçtiğimiz ay “Muhteşem Yüzyıl” adlı diziyi izledim ve edindiğim izlenimler şunlardır, ilgililere duyrulur:

1-     Diziyi izleme nedenim hükümetin diziye yönelik eleştirilerini ve toplumun tepkilerini kulaktan dolma bilgiyle değil, kendi algımla yorumlama arzumdur. Bu, her durum ve konu için  bir prensip ve alışkanlıktır. Tetiklenme sebebim budur. Bunu ezberci toplumumuza da öneririm.
2-     Bütüne bakıldığında başarılı, emek harcanmış bir prodüksiyon sayılabilir. Ticari endişeyi başarı adına her daim referans kabul eden az gelişmiş bir toplum olarak fena iş çıkarmamışlar.
3-     Oyunculuklar ve diyalogların bayatlığı  insanı zaman zaman oldukça yoruyor.Bu yüzden netten günde3-4 bölüm izleyerek ve elimin altındaki teknolojiye şükrederek ileri sara sara son bölüme ulaştım.
4-     Hükümetin neye sektirdiğini didiklememe rağmen bir türlü bulamadım. Özellikle internet üzerinden legal kumar oynatılan, en çok batakhanenin bulunduğu ülkelerden biri olan bu ülkede, yani hırlı ve hırsızın sırtının sıvazlandığı, 2013 yılında 300 sene evvelin sosyal ve kültürel dinamiğinin yerleştirilmeye çalışıldığı bir dönemden geçen bu ülkede, tv programlarında ahlaksızlığın ve kişiliksizliğin marifetmişçesine pompalandığı bir dönem için, dizinin,  kimin nesine ne şekilde dokunduğu ve rahatsız ettiği noktasında çözümsüz kaldım.
5-     Tv seyretmek alkol ve sigaradan daha tehlikeli bir şey; satılan her tv’nin üzerine sigara da olduğu üzre, “çocuklarınıza zarar verir, iktidarsızlığa yol açar, depresyona sokar, bağımlılık yapar, boku yersiniz” türünden uyarılar yapıştırılmalıdır. Ki nitekim 1 ay boyunca “ulan Hürrem İbrahim’i bu sefer nasıl düdükleyecek” hevesi ile  sabahlara kadar pc’nin başına çakıldım. Xanax bile yapamadı Hürrem’in bana ettiğini.
6-     Muhteşem Yüzyıl’la geçirdiğim gecelerin kontrendikasyonları:  müthiş bir tembellik, boşvermişlik, miskinlik, müzikten-edebiyattan uzaklaşma, sürekli abur cubur yeme, çekirdek çitleme türü yan etkiler ve en önemlisi yaratıcığın yitimi...(Bunların yanı sıra, paranoyaklık, asabiyet, gerçekten uzaklaşma, düşünme ve algılama yeteneği kaybı, dedikodu dinlemeye eğilim, boş boş bakma, boş boş konuşma, karın bölgesinde yağlanma da saptanmıştır.)
7-     Bu deneyimi yaşayınca insanların kafalarının nasıl işlediği ile ilgili daha gerçekçi veriler elde ettim. Ve fakat bu durum, içime su serpmek yerine beni paniğe sürükledi.Tv  bağımlılığının insanın ruh sağlığına, yaratıcılığına, düşünme yetisine, algılama ve yorumlama becerisine ciddi anlamda olumsuz etkileri olduğuna dair kuşkum kalmadı.
8-     Bu dizi benim için, bağımlılığın ve alışkanlığın insan üzerinde ne denli kolay ve büyük bir etkisi olduğunun, konuya en uzak zihniyetin dahi bu bağımlılığa, bu uyuşma ve zaman geçirme şekline direnç göstermesinin zorluğunun sağlaması oldu. Kapitalizm tv dünyasına neden bu kadar yatırım yapıyor, daha iyi kavradım. tv sigaradan, esrardan, alkolden, sedatiflerden, antidepresanlardan, fuhuştan daha zararlıdır ve bu abartısız son kararımdır.
9-     En önemlisi; bu diziyi izlerken derin bir vicdan azabı çektim. Saatlerce boş boş duvara baktığım, sokaklarda gezindiğim, boktan yazılara dünya kadar zaman harcadığım olmuştur. Ancak bu diziyi izlerken zamanın cidden boşa aktığını ve yaşlandığımı, daha doğrusu zamanımın çalındığını, hayatımın kontrolüm dışına çıktığını hissettim. Üzgün insanlar yaratıyor tv bağımlılığı. Boyalı, hastalıklı, güvensiz profiller üzerinden,  Hayatın, aldatmak ve yalan söylemek, kötülük ve hesaplaşmak, kazanmak ve kaybetmek olduğunun altını çiziyor.doğadan, gerçekten kopuyor, mutsuzlaşıyor,  kendini işe yaramaz hissediyor ve hastalanıyor insan.
10- Kendinden hoşnut olmayan ve kendiyle zaman geçiremeyen insanların işidir tv izlemek. Eleştirmek için söylemiyorum, benimki yalnızca bir saptamadır. Ve bunca açgözlülükle doluyken içimiz, her şeyi ve her şeyi kendimize ister, avuç açar ve hep fazlasını dilenirken, diğer ölümlere hayatta olduğumuz için el çırpar ve gizli gizli hiç ölmeyeceğimizin hayalini kurarken, neye sahip olursak, neye benzersek, neyle donanmış olursak olalım, yaşamak mucizesini derin bir uykuya çeviriyor alışkanlıklar. Tüm dünya depresyona yol açan tv yüzünden, yine  antidepresan olarak tv ile reçetelendirilmiş sanki. Doktor söyledi, ölecekmişsiniz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder