martılar gelir bu şehre kamyonlarla
doymak için
deniz'i olmayan bir şehirde doğmuşsan açsındır; senden iyi martılar bilir.
mesela kıçını yırtsan bi mersin'liye gümüşlüğü sevdiremezsin.
sonra aşık veysel'le başladıysa fukaralığa sempatin
çocuklar uzun yaşasın diye adam öldüremezsin.
ben kendini öldüremeyen talihli adamlar tanıyorum
yaşamak isterken ölen talihsiz adamlardan daha çok.
sonra macar bi yazarın güvercin sevgisini elimle tutuyorum
zengin bi fahişenin güz korkusunu da.
mezarlar hepimizi eşitlediği sürece,
muhtemelen gustav dinleyip ağlıyorum'dur.
boktan adamların kendilerinden daha boktan spermlerinden hayatlar kurmak,
bi taksiciyi öldürmek, bi zangoç'a kafayı takmış bi yahudiyi gebertmek
kolay elbet.
çürümüş et kokusu lavanta kokusuna dönebilir ankara sıcağında, biliyorum'dur.
bi mersin'li benden daha fazla acı çekiyodur; siktir et!
içine sıkıştırılmış bu minnet, bu ağzına tükürdüğümün kubbesi!
acının bu kadar bozuk para üstlüğünü
herkes “he” dediği için aşkın kapıarkalarına sıkıştığını,
şiirlerin alkolsüz yazılamadığını
alkolsüz aşk yapılamadığını
reddedildiğin sürece çürüdüğünü
çocuklarına yaptırdığın ve kendi ellerinle bombaladığın köprüleri sonra
vukuatlı nüfuskağıdı örneklerinin kıçına kaçacağı günü
bu günlerin bittiği günün bi bayram balonuna dönüşeceğini
ve bir sabah budalanın biri tarafından patlatılacağını biliyorum'dur.
bu noktada,
müzikferaynda zurna çalsan ne, kıçını açsan ne
dünyanın en güzel şiirini yazsan, dünyanın en çirkin çocuğunu doğursan kime ne.
köşeye sıkışmışlığın da köşeye sıkışmışlığı var.
bazı sabahlar bi konçerto yazmak hala mümkündür.
gözyaşı yanlış bi kelimedir üstelik.
fevkalade orospu çocukları olduğumuzun da kanıtıdır bu.
istediğin kadar franz dinle, dilediğin kadar franz ol!
bi sözcük var biliyorum….yani,
sözcüğü bilmesem de bildiğimi biliyorum.
bu tanrıdan daha bilge kılmaz mı beni….şu çatılar,
hepimizi aynı sona hazırlayan… seni öldüremiyorum
seni öldüremediğim için sonu gelmiyor bu dünyanın.
işte tanrı burda devreye giriyor...yani bu beceriksizlik yüzünden
birbirimizi anlıyor ve geri kalanlara siktir çekiyoruz.
ah muhsin ünlü şiir yazsın diyenler ve demeyenler diye ikiye ayrılıyoruz.
rüyamda,
iki sesli bir şarkıyı söylüyordum; eşliksiz. anladım ki,
eşliksiz yapılan şey tertemiz bi cinayet
bal gibi sanat ve eşsiz bu çocuk:
küfür eşittir sevişmek-sevişmek eşit değildir nihayet!
yani, taksilere bindiğin sürece, ben ancak çürük bi sözcükle eşlik edebilirim sana.
sonra sakat çocuklar doğar bu aşktan.
onlar taksici olur.
tunalı değişir.
ben gümüşlük yerine mersin’e yerleşirim.
ahmet yerine mehmet dediğim bi müdürüm olur ki, sonunda ona da siktiri çekerim.
şiir bile yazamadan,
daha da fenası bi şiir bile yazdıramadan geberir giderim.
zangoçsever gelir cenazeme.
çocuğu artık tesadüfen ikibuçuk yaşındadır.
sen yine aynı tesadüften intihar etmemişsindir.
sen intihar etmediğin için hala aşka inanıyorsundur
ve bana mevsimi geçmiş cümleler kuruyorsundur.
ben kesin gebermişimdir, kimsesiz çürüyorum'dur.
o eksik sözcüğü diyemediğimden tanrıya hesap veriyorum'dur.
sen gümüşlük'te bana kadeh kaldırıp sahipsiz mersin'li bi hatunun baldırını okşuyorsundur.
biri gustav dinliyor ve franz’ın gayri-meşru çocuğu olduğunu düşünüyordur.
böylece trt programları devam ediyordur.....ne güzel
kadınsınız, bi gün çürüyecek olsanız bile, ne güzel.
melankoli ve yalnızlık rakı masalarında eşit muamele görüyordur.
ben, ölümümden önce kalpten bi mezar taşı sipariş edip, üstüne adımı kazıtıyorum'dur.
diyorum'dur ki: ulan tanrı varsa sıçtık!
çocuklar büyüyordur zangoç'un onurlu gölgesinde.
birileri muhakkak katlediliyordur , birileri şopen çalıyordur yardım konserlerinde.
"yağmur yağmayı unutmaz, ıslanmayı ihmal eder insan" diye kıçımı yırtıyorum'dur.
boktan bi grup daymınds end rast çalıyordur yağmurun ortasında
insanlar şemsiye altında alkol tüketiyordur.
yani insanlar bi aşkın orta yerine tükürüyor, tükürüyordur.
insanlar unutuyor, unutuyor, sonunda sana unutturuyordur.
macar yazar’ı düşünüyorum'dur ısrarla
her şeyin bu kadar sade ve karmaşık olabilirliğine kafayı takmış
ve kendi beceriksizliğime ana avrat dümdüz giderek...
diyorum'dur ki: bi taksici pavyondan bi kadın alabilir.
senin adresine bırakır-bırakabilir. sen uyuyorsundur.
kürtaj bunun için vardır ve gen bunun için bozulur.
bilirim ki bu orospu seni kurtaracaktır.
bilirim ki senin o orospuyu kurtarmandan daha önemlidir bu.
taksici kadını kapısı olmayan macar yazarın kitabının önsözüne bırakır
o romanın sonunda sen ölürsün.
ben en çok satanlar içinde eziliyorum'dur.
zaten zangoç’un çocuğuna da altın takamamışım'dır.
wolfgang denen bi puşt
ve arkasından konuşan bi yığın asalak girmiştir hayatıma.
bi zangoç, bi istatistikçi , bi şizofren ve iki ölüyle yaşıyorum'dur.
kediler aç “asla” değildir.
yine de çişe giderken pervaneleri pençelerinden alıyorum'dur.
yani hala çişe gidebiliyorum'dur.
bunu yazarken bunu niye yazmam gerektiğini düşünüyorum'dur.
çünkü sen okumayı henüz bilmiyorsundur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder