Bu sayıda, beni fazlaca rahatsız eden bir konudan söz
etmek istiyorum : bir eserin yorumlanması aşamasında dışarıdan şarkıcıya
edilen müdahalelerden.Bu incelikli bir konu olduğundan, sizden de ince
düşünmenizi ve fevkalade kalın bir sonuç çıkarmanızı isteyecek ve
temenni edeceğim.
Öncelikle olasılıkları gözden geçirelim. Bunu
yapmamız gerekli, çünkü içinde bulunulan durumun şartları sonucu
belirler. Diyelim elimizde kabiliyetli ve tecrübesiz bir şarkıcı var
ve bu şarkıcı Mozart’ın bir operasını çalışıyor.İlk olarak CD
kayıtlarının süzgecine takılacak şarkıcı.Sonrasında korrepetitörün
elinden geçecek bu yorum. Arkasından orkestra şefi girecek devreye,
rejisör de gelip tüy konduracak finale.Yapılan işten değil, müdahaleden
ve sürecin aldığı yoldan söz ediyoruz ; karıştırmayalım.Şarkıcı işinin
ehli ise, müdahaleye müdahale etmesi daha kolaydır ve Wolfgang’ ı
doğal olarak kendi bünyesine bıraktığı izdüşüme göre yorumlayacaktır
.Besteciyi ne kadar sevse, kavramaya çalışsa da, veriler, bestecinin
dışında bir bünyenin eleğinden geçerek hayata dökülecek demektir bu. O
yüzden biz, daha çok genç ve tecrübesiz şarkıcıları ve onların yaşadığı
hezeyanı ele alalım ve devam edelim. İyi bir piyanistin eline düştünüz
diyelim; bu sefer de piyanist Mozart’ ın kendi üzerinde bıraktığı
izdüşümden yola çıkarak müdahale edecektir yoruma. Çünkü aslolan duymak
istenilendir, olması gereken değil. İcra söz konusu olduğu sürece bu
gerçekten kaçınmak imkansızdır. Arkasından şef gelecektir ve o da, bilir
kişiliğinin tasdiklenmiş olmasından feyiz alarak son darbeyi
indirecektir. (Bunu ironik bir dille anlatıyorum çünkü, sonuç bazen
insanı gerçekten güldürebiliyor.)Oysa her profesyonel müzisyenin kulağı
“gerçeklik” yolunda, tekrar ve tecrübelerden az çok kirlenmiştir.Bu
noktada saf bir gerçekliğe ulaşmak zaten hayalperestliktir.Kaldı ki biz
burada konuyu irdelerken Carlos Kleiber’ den de söz etmeyeceğiz.
Anlamaya en açık sanat, yazın sanatıdır.Ki orada bile bir şiirin her
insanda bıraktığı iz, haz, tat farklıdır. Kaldı ki anlam devreye girdiği
zaman işler daha da karışır.Bu noktada Derrida’yı ve onun tanımladığı
sesmerkezciliği anmadan geçmek olmaz. Sesmerkezcilik, sözü yazıya üstün
saymaya Derrida'nın verdiği ad’dır.Bunu derinlemesine anlamak için
yapısöküm üzerine birkaç yazısını okumanızı tavsiye ederim.Burdan yola
çıkar isek, Wolfgang’ın şifreli şiirleri olarak tanımlayacağım müziğini
yeryüzünde kaç insan evladı tam olarak kavrama mertebesine erişmiştir?
Ki gerçek anlam, gerçek düşünce söz, ses ve yazıya bile takılırken,
sözün mü bilincin mi önce geldiği, anlam için etken olduğu hala
tartışılırken, müzikte tam bir gerçekliği aramak histeriklikten öte
nedir, sorarım. Edebiyat eleştirmenleri günümüzde yazın sanatını hala
didik didik ederken, hala Beckett, Rimbaud tartışılırken, sözden,
yazıdan daha izafi bir kavram olan müzik üzerine, hele hele Wolfgang’ın
müziği üzerine nasıl sınırları çizilmiş doğrulardan söz edilebilir? Doğa
bile her bünyede başka bir iz bırakırken bir müziğin şekil itibariyle
öyle olması gerekliliğine kim karar verebilir?Bu dediğimi, derinlerde
gezinen ve bulundukları yerden hoşnut olan entellektüel müzisyenler
anlayacaktır.Ben, anlamak istemeyenler için basit yoldan anlatmaya
çalışacağım.
Bu konuda yaşadığım tecrübelerden birini
aktararak başlayalım. Öğrencilerimden biri Mozart’ ın fazlaca bilindik
bir operasını çalışıyor. (Buradaki bilindik şudur: müzik camiası
tarafından fazla bir birikime gerek duyulmadan tanınan, sade fakat
gelişmiş vatandaş tarafından reklam müziklerinin içinden ayrılacak kadar
kulağa aşina eserlerden biri.) Öğrenme ve analiz etme sürecinde
öğrencilerimi bir süre rahat bırakırım. Doğru ya da yanlış, kendi
yollarını çizebilmeleri, duygularını benim duygularımla
harmanlamamaları için.Tam o zamanlardan birinde, bir orkestra şefinin
ısrarlı ve histerik “Mozart böyle söylenmelidir” yaklaşımı yüzünden,
genç ve tecrübesiz bir şarkıcının ağzını açamaz hale geldiğine tanık
oldum..Müdahale etmeme rağmen aylarca sürdü bu kriz. Dağılmış olan şan
imajını ve özgüvenini onarmak hem beni, hem genç şarkıcıyı hırpaladı
ve yıprattı.Bu krizden çıkışımızı çok iyi hatırlıyorum:Bir gün bu
şarkıcıya zorlandığı aria’yı getirmesini söyledim. Notayı açtık ve
incelemeye başladık. “Bak bakalım” dedim, “Sevgili Wolfgang aria’nın
üzerine, yorumcular için ne gibi işaretler ve yol göstericiler
koymuş”…Şarkıcı için, dört adet bağ dışında tek bir piano, forte,
portamento, marcato, brillante, parlando v.s ibaresine
rastlamadık.”Sence bu sonuç ne demek olabilir” dedim çocuğa, yüzüme
öylece baktı. “Bu ne demek biliyor musun: bu, Mozart’ ın şarkıcıdan
talep etmediği bir şeyi ısrarla istemek demek. Talep eden kişinin o
müzikten beklentilerinin, o müziği nasıl duymak istediğinin, ya da daha
abartılı bir tanım yapmak gerekirse, şarkıcının hiçbir şey bilmemesinden
yola çıkarak müzik cümlesinin anlatımının kendi iradesi dahilinde
ortaya koymanın ya da Wolfgang’ ın eserini Wolfgang’ dan daha iyi
bildiği veya analiz ettiğinin kanıtıdır, göstergesidir. Peki nasıl
ayıracağız, kişilerin isteklerini Mozart’ın isteklerinden? Basit: Onu
insan olarak kavramaya çalışarak, yaşantısı ve düşünceleriyle bağ
kurmaya çalışarak, müziğini iyi analiz ederek…Ve o noktada ortaya
çıkacak olan müzik, zaten Wolfgang’ın yazarken de düşündüğü gibi, onun
toprakları içinde yeni ve özgür bir ağacı yeşertmekten başka bir şey
değildir.Ben Mozart gibi bir deha’nın bu öngörüye sahip olduğuna
eminim.Eğer yorumcular için eser yazıyorsanız bunu düşünmemek
ihmalkarlık olur.İşte ortaya çıkan o şeye “yorum” denir.Yani , bir
deha’nın yaratısının kişinin sınırları dahilinde kavranabileceği kadar
kavranması ve sonrasında o kişi tarafından icra edilmesi.Bu noktada
ciddiye alacağın kişi, bu özellikleri taşıyor olmalıdır.İnsanların
kariyerleri, titrleri, erkleri sana bunu empoze etmemelidir.Öğrenmekle
,diretilmek arasındaki farkı anlamak için de bir şarkıcı entelektüel
olmalıdır.Aksi durumda birbirinin aynı ve hiçbir derinliği olmayan
yorumların tacizine uğrarız ki, bu tam da yaşadığın tecrübeye denk
düşüyor zaten.”
“Haklısınız” dedi ve aria’yı kusursuz bir
enstrüman ile ilk kez kendi dilinde, kendi bedeninde, kendi ruhundan
geçirerek söyledi.
Buradan çıkarılacak hisse nedir? Bir
eserden beklentiniz o eseri nasıl duymak istediğinizden başka bir şey
değildir. Bunun için ortalık, neredeyse birbirlerinin aynı, taklit
olmanın ötesini görememiş yorumlardan geçilmiyor.Bu anlayış
yorumculuğun, başkaldırının, değişikliğin, devrimin önünü kesen faşist
bir yaklaşımdır. Mozart’a yakınlaşan insanlar olmuştur, onun eserlerini
onun zihninden dökülmüşçesine yakalamaya uzanmış yorumlar, yorumcular
olmuştur. Ve ancak bu müzisyenlerden, özellikle şarkıcılardan çok
entelektüellerden çıkmıştır.Ancak entelektüel bir zihin yaratının tam
olarak ne olduğuna odaklanabilir, üstüne bir de müzisyenseniz bir mucize
gerçekleşmiş olur.Mozart’ ı şarkılaştırmak- Mozart’ı yorumlamakla,
Mozart’ı anlamak başka başka işlerdir.Özellikle yorumculara müdahale
eden kişilerin (çalıştırıcılar, orkestra şefleri gibi), bu hassas
noktayı atlamamaları gerekir.Ortaya çıkan ortalama bir müzikten hoşnut
olmakla, ortaya yeni bir bakış açısının dökülmesini engelliyor olabilir
ve Wolfgang’ı kabrinde tepetaklak ediyor olabilirsiniz. Biraz detaylı
düşünen bir insansanız, bu, özellikle ülkemiz sınırları dahilinde,
hiyerarşik işleyiş, müzisyenlerin fikirsizliği, tecrübesizlik,
duygusallıkla profesyonelliğin harmanlanması sonucunda sıklıkla
rastlayabileceğiniz bir durumdur.Özellikle elinizde öğrenmeye ve
anlamaya eğilimli tecrübesiz bir müzisyen varsa, egosantrizminizi, en
azından Mozart’ın ulvi yazısı hatrına bir kenara itip, çok dikkatli ve
tevazu içinde davranmanız gerekir.Kendi beğeniniz Mozart’ ın yaratısının
gerçekliğinin önüne geçemez.Geçmesini istiyor iseniz ya ikna
kabiliyetinizi ve bilginizi yükseltiniz ya da icracı olunuz ve
deneyiniz. Artık bırakınız, şarkıcılar Mozart’ı CD kayıtları dışında
yorumlayabilsinler, farklı bir Figaro koysunlar ortaya.Bunu
yapabilmek için Da Ponte’nin kim olduğunu öğrenmek zorunda
kalsınlar.Büyük şarkıcılar, bilgiyi emen; hazmedip, tüküren; kendinde
bıraktığı izden yola çıkarak yeni ve söylenmemiş olanı ortaya
koyanlardır. Bırakın bu iyi yorumculardan biri de bu ülkeden çıksın.
Naçizane öneri: Amadeus değil iseniz, onun eserleri ile ilgili her cümleye “ bence” diye başlamakta fayda vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder