Diplomalı müzisyenlerin çoğu dünya müziği hakkında fikir sahibi değildir ve çeşitliliğe kapalıdır. Bu yüzden dinledikleri ya da icra ettikleri müziği diplomalarından feyz alarak en iyi müzik diye tanımlarlar.Müziği yaşamdan, daha da doğrusu bilgiden koparıp tanrısallaştırmak bir illettir.Eğer bu tür bir uygulamaya geçecek olursak, tüm filozofları bilim adamlarına, tüm romancıları şairlere, tüm romantikleri çağdaşlara, tüm tiyatrocuları sinemacılara, tüm bestecileri icracılara kırdırırız ki, bu allegro bir eda ile yapılsa dahi bizi şizofreniye götürür; bir yere kapatılmadığımız için kendimizi sağlıklı zannettiğimiz ve toplumca onay gören bir şizofreniye.
Bir Klasik batı müziği dergisinde klasik batı müziği icracısı olan enstrümacıların ve şarkıcıların düşüncelerine otopsi yapmak, müziğin katilinin kim olduğu konusunda bize ipuçları sunabilir.Bu yüzden sizin okurken gülümseyeceğiniz, benim ise sonrasında başımın ağrıyacağı şeylerden söz edeceğiz!
Bu yaz kompozitör bir arkadaşımla aramızda şöyle bir konuşma geçti:Jazz formunda dört enstrüman için yazdığı bir eserin, virgülüne dokunmadan vokal versiyonunu yapmak, aynı süreçte ve aynı değerde mümkün müdür?Ya da dört vokal için yazılmış bir eserin, yine aynı şartlarla enstrümacılara uygulanması olası mıdır?(Bu tartışma, teknik üstünlüklere sahip müzisyenler referans alınarak yapıldı.)Hem öyledir, hem değildir.Değildir çünkü: enstrümancılar önlerine konan müziği kavramak ve icra etmek için öncelikle yazılan notayı duymak ve hayata geçirmek zorundadır.Başlangıç itibariyle müzik, enstrümancı için, ses telleri ve vücudun doğasında bulunan bir olguyu , doğasından çıkarıp doğasına oturtmaktır. (Böylelikle enstrümancıların müziği kavramaları gecikir.)Öyledir çünkü; kendilerini bir enstrümancı olarak kabul eden şarkıcılar vardır, istenilen şeye ve sonuca ulaşma süresi kısalabilir. Basit bir yaklaşımla enstrumancılar, melodiye ulaşmak için şarkıcılardan daha çok çalışmak zorundadır. Bütünü dışarıda bırakır isek, bu, bir alışkanlık, kas hafızası, iş, beceri ya da meslektir ve büyütülecek bir yanı yoktur. İşi büyütmek isterseniz, teknik hakimiyet , estetik ve düşünce devreye girer ki, bu çok sonraki ve beki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan evredir.Bir enstrümancı için birincil şey notadır, ki bu sonuç değil, süreçtir.Melodi, bu notalar dizisinin bir araya gelmesinden sonraki aşamadır.Müzik ise bir meditasyon ve parçacıklardan bir bütün haline gelinen sonuçtur.Demek ki önüne konan her notayı okuyan ve çalan insana müzisyen demek hata olur.İçtenlikle söylemeliyim ki, tek başına enstrümancılık tıpkı edebiyat öğretmenliği gibi bir iştir.(Edebiyat öğretmenlerinin içinde fevkalade edebiyatçılar olma olasılığının altını çizerek devam edelim.)
Gelelim şarkıcılara:Şarkıcılar notadan ziyade öncelikli olarak melodiye odaklanmışlardır.(dikkat ediniz, müziğe demiyorum.) İcraya, yazılmış olanın üzerinde veya dışında, romantik ve tanrısal bir tavırla yaklaşırlar.Çıplak olanı bezenmiş olandan ayırtetme becerileri pek gelişmemiştir. Bu yüzden çoğunlukla bestecinin üzerine çıkmış bir megaloman kişilkle çarpışmak olasıdır.Başlangıç noktaları rakamlar(notalar) olmadığı için, denklemin sonuca odaklıdırlar ve denklemin rakamlar ve değerlerden oluştuğunu kolaylıkla unuturlar.Bu sebeple, enstrumancılara göre nota okuma becerileri zayıf, öğrenme süreçleri uzundur.Her hafta değişik bir eseri 4-5- prova ile çalan senfoni orkestralarının yerine şarkıcıları koyun, işi kotarma süreniz en az on katına çıkar.Şarkıcılar bir esere enstrümancılara kıyasla çok daha uzun sürede hazırlanırlar; haftalarca çalıştırıcılar tarafından büyük bir sabır ile baştan ve baştan aynı bölümler tekrar edilir.Müzik, şarkıcının nota dizinlerini öğrenme aşamasından sonra teknik hakimiyetle bir bütünlük kazanır.Arada ne atladık, melodiyi. Melodi:nota ile müzik arasındaki süreçtir!Tıpkı yazın sanatında giriş ve sonuç bölümleri arasına yerleştirilen gelişme bölümü gibi.Şarkıcının önüne bir solfej parçası koyun, notaları değerlerinde takip etmesi zor olsa da, melodiye ulaşma süresi kısadır. Aynı parçayı bir enstrümancının önüne koyun, notaları değerlerinde takip etmesi doğru ve süratli olsa da, melodiye ulaşma süresi bir o kadar uzundur.Ses telleri, nesneye göre daha kolay hakimiyet kurulan bir enstrüman olduğundan , sürecin hatalı da olsa sonuca yakın başlaması doğaldır.Sesin performans sergileyebilme becerisi, enstrümana göre büyük hafiflik ve kolaylık taşır.Ses, doğal bir ifade gücüne ve kolaylığa sahip olduğu için notaları pas geçip, onları oyun dışı bırakmak olasıdır.Çünkü ses, bir bütünü, detayları özümsemeden ortaya koyabilecek bir beceriye ve cambazlığa sahiptir.Bu sebeple başlangıç itibariyle şarkıcılık bedensiz bir ruhun, enstrümancılık ise ruhsuz bir bedenin savaşçılarıdır.Eğitim almamış birinin iyi şarkı söylemesi, aynı şartlara sahip enstrümancılara oranla daha sık karşımıza çıkar.Çünkü birinin doğası, diğerinin doğasına göre üstündür.( buranın altını çizelim:aynı sebepten teknik hakimiyeti bir metod ya da ekole erişmeden elde edebilen enstrümancılar vardır.O kişilerin enstrüman hakimiyetleri yeteneklerinin yanı sıra şarkıyı içselleştirmekten kaynaklanır.Çünkü müzik denen şey, aslında şarkıdır!)
Kötü şarkı söylemek diye bir kavram yoktur; şarkı ya söylenir ya söylenmez.Ancak bir enstrüman kötü çalınabilir.Unutmamak lazımdır ki, ses telleri de bir enstrümandır.İşte burada diyalektiğe sığınma zamanıdır. Şarkıcı, yaratıcıyı ve yaratıyı bir kenara itmekten kaçınıp, öncelikle bir enstrümancı olduğunu kabul eder ve öncelikle matematiği kavrama gerçeğine erişirse, enstrümancı yaratıyı alışkanlıkları gereği kavrayabildikten sonra yaratıcının iç sesine kulak verip, nesneden çıkıp enstrümanına şarkı söyletebilirse gerçek müziğe ulaşabilir.
Pyrrhon der ki;
1) Nesnelerin gerçek yasası kavranılmaz.
2) Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır
3) Ancak bu yolla gerçek, dinginliğe ulaşabilir.
Bu septik yaklaşım, enstrümancıların enstrümanlarını vücutlarının bir parçası haline getirdikten sonra, bir sonuç manifestosu olarak kabul görmelidir.Burada diyalektiğe, şarkıcılar için aynı sebepten ihtiyaç vardır.Pyrrhon’un enstrümancılar için uygulamaya koyduğumuz bu sonuç belirten üç maddesi, şarkıcılar için bir başlangıç manifestosu olarak belirlenmelidir.Gerçek müziğe ulaşabilen insanların tamamı, yaratı önünde öncelikle başını eğen, toprağı avuçlayıp kokladıktan sonra şekli veren, sonrasında tanrılığa soyunmak yerine, tanrının çocuğu olarak şarkısını söyleyen kimselerdir.(Tanrı metafordur.)
Bu gün, olağanüstü şarkılar söyleyebilen enstrümacıların varlığı kadar, teknik hakimiyete sahip olsalar dahi, müziğe ulaşma yolunda, enstrümanlarını kötü kullanan şarkıcıların bulunmasının sebebi budur.Show business martavalını geçersek, şarkıcılar, matematiksel olarak yanlış değerlerle bezenmiş bu denklem yüzünden enstrümancıların daima bir adım gerisindedir!Doğmak için önce yok olmak gerekir! Yalnızca güdü ve yetenekle hareket eden bir sanat, daima zanaatın kapısında yatar.Geçmişte ve günümüzde yorumcu olarak “değer” kabul edilen her şarkıcının ve enstrümancının katettiği yol, kanımca budur. Bu yol, aynı zamanda çeşitliliği öğrenme ve kavrama tevazusuna, yüce olanı ayırt etme ve kucaklama becerisine sahip olan yoldur!
Ve inanmazsınız, şarkıcılar arasında “şiir” deyince, hala sadece Orhan Veli’den dize okuyanlar vardır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder